Melike Karcan
Rü’yâ gibi bir akşamı seyretmeğe geldin
Çok benzediğin memleketin her tepesinde.
Baktım: Konuşurken daha bir kerre güzeldin,
İstanbul’u duydum daha bir kerre sesinde.
Irkın seni iklîmine benzer yaratırken,
Kaç fethe koşan tuğlar ufuklarla yarışmış.
Târîhine aksettirebilsin diye çehren,
Kaç fâtihin altın kanı mermerle karışmış.
“Bir Tepeden” adlı şiir, Fransa’da etkilendiği tarih görüşleri ve kendi zihninde tasavvur ettiği medeniyet ve özlemini duyduğu tarihe karşı duygularını ifade eden Yahya Kemal’in; büyük Osmanlı medeniyetinin başkentliğini ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan İstanbul’a karşı beslediği duyguları ele aldığı şiirlerinden bir tanesidir.
BEYATLI ŞİİRİNE GENEL BAKIŞ
İlk şiirlerini 1902 yılında Servet-i Fünûn dergisinde yayınlamıştır. Paris’te kaldığı yaklaşık 10 yıllık dönemde şiir görüşlerinde değişiklikler olmuştur. Bu yıllarda Albert Sorel’in verdiği tarih dersleri ile yakından ilgilenmiştir. Sorel’in “Coğrafyada keşfedilmemiş kutup, tarihte keşfedilmemiş Türklük vardır.” görüşü onu zihin dünyası açısından etkiler. Camille Julien’in “Fransız toprağı bin yılda Fransız milletini yarattı.” sözü de onu farklı bir arayış içine sürükler. Yahya Kemal, bir medeniyet arayışı içindedir. “Yahya Kemal, şiirin bir duygu meselesi olduğunu kavramış ve bunu eserleriyle göstermiş olan insandır.” (KAPLAN, s. 223)
Yahya Kemal, ahengi müdafaa etmiş, herkesin hakir görmeye başladığı aruzu, yüksek bir musiki vasıtası yapmıştır.
Türk medeniyetinin kaynağını ilk önce Eski Yunan’a dayandırır. Bu eğilim,1 “Türk edebiyatını esasından batılılaştırmak için, doğrudan doğruya ‘Eski Yunan edebiyatını örnek edinmek’ eğilimidir.” (AKYÜZ, s.170)
Bu görüşünden kısa süre içinde vazgeçen Yahya Kemal, Türk medeniyetini 1071 Malazgirt Zaferi’yle başlatır. Şiirlerine de bu çizgide devam eder. Onun için bu tarihten önceki devirler “tarih-i kadim”dir.
BİR TEPEDEN
Konu: İstanbul’u fethetme girişimlerine ve şehrin tarihî seyrine sesleniş.
Tema: İstanbul, Türk-İslam medeniyeti için büyük bir öneme sahiptir ve bu medeniyete katılmak için birçok merhaleden geçmiştir.
Şekil Özellikleri: Dörtlüklerle yazılmıştır. İki dörtlükten oluşmuştur. Aruzun “mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fe’ûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Çapraz kafiye düzeni vardır.
İmgeler: Rüya, Tepe, İklim, Fetih, Tuğ, Fatihler, Altın kan.
Şiirin Düşüncesi: Türk-İslam mefkûresinde İstanbul’un önemi ve bu mefkûrenin tarihten bugüne yaşayışı.
Şiirdeki Duygu: Şerefli Türk milletinin İstanbul’u fethedip onu kendi medeniyeti çevresinde geliştirip şekillendirmesi ve bunun verdiği gurur.
Şiirdeki Olay/Olaylar: Memleketin tepelerinden seyretme. İstanbul’un sesinin duyulması. Türk ordularının fetihler için sefere çıkması. İstanbul’un fethi için fatihlerin kanlarını dökmesi.
Şiirdeki Somut Varlıklar: İstanbul, Tepe, Memleket, Mermer, Tuğ, İklim.
ŞİİR TAHLİLİ
“Rü’yâ gibi bir akşamı seyretmeğe geldin
Çok benzediğin memleketin her tepesinde.”
Yahya Kemal, Türk tarihinin yazılı olarak elde bulunmamasının doğurduğu sebeplerle, eskiyi rüya ve
hislerle yaşamıştır. Çünkü bizde tarih yazımı çok gelişmemiştir. İlk mısrada ortaya konulan ifade de bunun bir örneğidir. Şair, tarihe bir hayal ile yaklaşır. Muhayyel bir tarih ve medeniyet dünyası onun zihnini doldurur. Burada şair, şiirin başlığıyla bir tezatlık kurarak “bir tepe” ifadesi yerine “her tepesinde” ifadesini kullanmaktadır.
“Çok benzediğin memleketin her tepesinde” ifadesinde memleket ve tepe kelimeleri ile kastedilen iki unsurdan bahsedebiliriz. Bunlardan birincisi tüm Anadolu coğrafyası, ikincisi ise medeniyetin başkenti olan İstanbul’dur.
“Baktım: Konuşurken daha bir kerre güzeldin,
İstanbul’u duydum daha bir kerre sesinde.”
Yahya Kemal, bu dizelerde İstanbul’un konuşmasından ve bu seste İstanbul’u duyduğundan bahsetmektedir. İstanbul’un konuşması ifadesiyle anlatmak istediği, İstanbul’da yaşayan insanların konuştuğu “İstanbul Türkçesi”2 olabileceği gibi, İstanbul’da bulunan camilerden yükselen ezan sesleri de olabilmektedir. İkinci mısrada da bu unsurların İstanbul’u çağrıştırdığını ve temsil ettiğini kastetmektedir.
“Irkın seni iklîmine benzer yaratırken,
Kaç fethe koşan tuğlar ufuklarla yarışmış.”
Osmanlı medeniyetinde fethedilen bölgede Türk ve Müslüman hâkimiyetinin ve kültürünün varolduğunun göstergesi olarak cami, medrese, hamam vb. yapılar inşa edilir. Burada bu olaya bir telmihte bulunulduğu söylenebilir. Aynı şekilde göç politikasıyla orada bulunan hâkim unsur Türk ve Müslüman yapı olmaktadır. Irkın iklim yani şekil ve özellik olarak İstanbul’u da kendi kültürü çerçevesinde yaratması yine bu şekilde olmuş ve ikinci mısrada belirtildiği gibi farklı birçok fetih de bu şekilde gerçekleşmiştir.
“Târîhine aksettirebilsin diye çehren,
Kaç fâtihin altın kanı mermerle karışmış.”
Bir şehrin çehresi de tıpkı insanda olduğu gibi dikkati çeken ilk unsurdur. Şehrin çehresini oluşturan unsurlar da; halk, mimari, çevre vb. unsurlardır. Bu unsurlar içinde İstanbul’un Türk-İslam medeniyeti dairesinde bir şehir olduğunu gösteren en önemli madde mimaridir. Bu hususta yalnızca İstanbul ve Fatih Sultan Mehmed değil, 1071 yılından itibaren Türk-İslam medeniyetine hizmet eden her hükümdar ve komutan kastedilerek “Kaç fâtihin altın kanı mermerle karışmış.” ifadesi kullanılmıştır. Altın kan söyleyişi de bu çerçevede değerlendirilirse şair, tüm Türk hükümdarlarının aynı şekilde kutsal bir gayeye hizmet ettikleri ve bu sebeple kutsal bir kan yani altın değerinde bir kana sahip olduklarını ifade etmiştir.
1 Nevyunanilik Hareketi
2 Devlet tarafından kabul gören resmî ortak yazı dili,
söyleyiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder