İdari Kurul: Kürk Mantolu Madonna romanını kısaca nasıl tarif edersiniz?
Mücahit Kılıç: Sabahattin Ali tarafından 1943 yılında kaleme alınan roman, sıradan bir banka çalışanının sıkıcı, monoton ve bir o kadar da gizemli hayatının, içini döktüğü ve dününü neşrettiği defterin iş arkadaşı tarafından okunarak okuyucuya aktarılmasıyla, aslında Raif Efendi’nin kişiliğinin ve geçmişte kalan günlerinin sanılanın aksine içinde bulunduğu tekdüzelikten çok uzakta olduğunun anlaşılması üzerine Raif Efendi’nin ruhsal bitkinlik ve yorgunluğunun gözler önüne serilmesi diyebileceğimiz kısa bir izah ile tanımlanabilir.
İdari Kurul: Hazır Raif Efendi’den söz açılmışken Doğu-Batı ekseninde Raif Efendi’yi nerede konumlandırırsınız?
Mücahit Kılıç: Bu soruya bizzat romandan örnekle cevap vermenin daha isabetli olacağını düşünüyorum. Değerlendirmeme gelecek olursak şunları söyleyebilirim: Raif Almanya’ya çok alışmıştı. Daha doğrusu Maria’nın sevgisi onu buraya bağlamıştı. Ancak yalnızca Maria mı bu bağlanmada etken, tartışılır. Çünkü gece eğlenceleri, danslar, içkiler ve kendince özgür bir adam. Sevdiği kadınla beraber bir adam. Lakin Raif’in kaderi ve köklerinin bulunduğu toprak, onu çağırıyordu. İşte tam burada, aradığı özgürlüğü, aşkı bulan ve artık Almanya’ya ait hisseden bir genç. Nerede sabun mesleğiyle ilgili bilgiler? Asıl amaç neydi? Batı’nın gelişmiş ilim sahasından faydalanıp bunu memlekette tesis etmek miydi yoksa bir macera gezisi mi? Bütün bu soruların arasında aklıma şu yargı geliyor. Türk aydını, asıl gayesi Batı’dan faydalanıp bu faydayı memlekette işlemek yerine, bunun dışında olan meşgalelerle oyalanmıştır. Avrupa, büyüsüyle bazılarımızın aklını çelmiştir. Bunlardan birisi de Raif Efendi’dir. Ruhunu ve aklını kaptırdığı Avrupa’dan dönüşüne verdiği tepki de bunun açık bir delili gibidir.
“Ne olmuştu? Etrafımda hiçbir şeyin değişmediğini görüyordum. Her şey biraz evvel gelirken olduğu gibiydi. Ne bende ne beni saran eşyada bir başkalık vardı. Maria herhalde pencerede beni bekliyordu. Buna rağmen artık yarım saat evvelki ‘ben’ değildim. Binlerce kilometre uzakta, bir insan yaşamaz oluvermişti; bu vak’a günlerce belki de haftalarca evvel olduğu halde, ne ben, ne Maria herhangi bir şey sezmemiştik. Günlerin birbirinden farkı yoktu. Fakat birdenbire, avuç içi kadar kâğıt, her şeyi altüst ediyor, beni bu dünyadan alıp oraya götürüyor, benim buraya değil, telgrafın geldiği uzak yerlere ait olduğumu hatırlatıyordu.” (KMM s. 137).
İdari Kurul: Bugün baktığımızda okurların birçoğu bu romanı bir aşk romanı olarak görmekte ve bundan sebep okumakta. Peki, sanıldığı gibi bu roman sadece bir aşk romanından mı ibaret?
Mücahit Kılıç: Bu romanı, aşk romanından ibaret görenleri bütünüyle haksız sayamayız. Fakat romanı salt bir aşk hikâyesi olarak ele almak da eksik bir yorum olur. Sabahattin Ali’nin diğer romanları da okunduğunda, yazarın okuyucuya akış içinde bir mesaj vermek istediği ve farklı konulara da aşk kadar ehemmiyet verdiği açıkça görülecektir. Mesela feminizm, materyalizm, hedonizm gibi kavramlara ilişkin örneklerle karşılaşabiliriz. İsterseniz yine romana müracaat edelim:
“Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz… Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle bunun için dost olabileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok… Fakat bilmem… Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm.” (KMM s. 82).
“Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif oluşu… Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir acz bulunacak? Çocukluğumdan beri daima buna isyan ettim, bunu asla kabul edemedim.” (KMM s. 97).
Bakınız bu örneklerde feminizm olgusuna bariz şekilde rastlarız.
İdari Kurul: Çok açıklayıcı oldu. Peki, materyalizm hususunda ne söylersiniz?
Mücahit Kılıç: Bir esere bakıldığında o eserin tamamen yazarın hayatından bağımsız biçimde ortaya çıktığını söylemek kolay değildir. Her eser yazarının hayatından ve dünya görüşünden şöyle veya böyle izler taşır. Bunu S. Ali’nin eserlerinde de görürüz. Materyalizmin de bahsettiğimiz döngü sebebiyle romanda yer bulduğunu ifade edebiliriz. Burada meşhur Kürk Mantolu Madonna’yı dinleyelim:
“Dünyada en sinirime dokunan şeylerden biri de o mumlar ve yıldızlarla donatılan çam fidanıdır.” diyordu. “Bunu Yahudiliğime hamletmeyin, çünkü insanların kendilerini bir an için zannetmek sevdasıyla başvurdukları bu nevi manasız merasimi saçma bulduğuma göre böyle garip ve lüzumsuz vecibelerle dolu olan Yahudi dinini hoş bulamayacağım gayet tabiidir. Zaten halis Alman kanında bir Protestan olan annem de, sırf ihtiyar olduğu için ve iş olsun diye bu âdetlere bağlı. Fikirlerimi zındıkça buluyorsa bunda, dinî kanaatlerinden ziyade, son günlerinin ruh sükûnetinin bozulması korkusu amil oluyor.” (KMM s. 110).
İdari Kurul: Hedonizm, sık duyduğumuz bir kavram değil. Kavramı, romandan hareketle nasıl açıklarsınız?
Mücahit Kılıç: Kavram olarak yabancı olsak da hedonizm, günümüz insanının karakteristik özelliklerinden bir tanesi. Yani insanın geçici zevklerle kendini oyalaması ve hayatın gerçekliğinden bir anlık dahi olsa uzaklaşma çabası. Modern insanın bir tarifi de bu değil midir zaten? Bakın Maria Puder (Kürk Mantolu Madonna) şöyle diyor:
“Evet… Ben böyleyim işte…” diyordu. “Raif… Sevgili Raif… Ben böyleyim işte… Dememiş miydim? Bir günüm bir günüme uymaz diye… Fakat kederlenmeye lüzum yok. Sen çok iyi bir çocuksun. Muhakkak ki sen iyi bir çocuksun!” (KMM s. 114).
Feminizm, materyalizm ve hedonizm ile alakalı verdiğimiz örneklere dayanarak Kürk Mantolu Madonna’nın salt bir aşk romanı sayılamayacağını izah ettiğimiz kanaatindeyim.
İdari Kurul: Evet, biz de kanaat getirdik. Bu romanı bir de anlattığınız minvalde okumak icap ediyor. Tabii, yeni okuyacaklar ve tekrar okuma isteği olanlar için de durum böyle.
Mücahit Kılıç: Şüphesiz.
İdari Kurul: Kürk Mantolu Madonna romanından hareketle diğer edebî eserlerin okunması ve ele alınmasıyla ilgili neler söylersiniz? Bu konudaki fikirlerinizi de önemsiyoruz. Sanırım okuyucularımız için de ufuk açıcı olacaktır yorumlarınız.
Mücahit Kılıç: Güzel bir noktaya temas ettiniz. Umarım sizin ve okuyucuların istifade edebileceği bir cevap veya cevaplar verebilirim. Bu konuya örneklerle açıklık getirelim. Misal, bir senaryo yazılırken senarist o senaryoya kendi hayatı ve ruh hâlini de yansıtır. Yani senaryo tamamen yazarından bağımsız değildir. Ayrıca her eserde üst perdeden bakıldığında görülemeyen ancak yazarın okuyucuya vermek istediği yahut dayattığı birtakım olgular bulunur. Bir şiiri ele aldığımızda ilk okunuş bize ölümü çağrıştırabilir. O şiiri daha derine inerek incelediğimizde ise şairin inancından dolayı ölümden korkması veya korkmamasını görebiliriz. Kürk Mantolu Madonna romanı da bu çizgide ele alındığında romanda aşkın dışında da birçok konunun işlendiğini ve içerikte farklı mesajlar verildiğini açık bir şekilde görüyoruz. Romanın büyük bir kısmının Almanya’da geçmesi bir tesadüf değildir. Çünkü S. Ali Almanya’da da yaşamıştır. Raif Efendi’nin doğduğu topraklara yabancılaşması da bir rastlantı değildir. Romanda işlenen her konu veya olgu, o romanı yazan kişiden az veya çok izler barındırır. Bu, gözardı edilemeyecek bir gerçekliktir. Edebî eserlere bu pencereden bakmak kanımca elzemdir.
İdari Kurul: Romana ilişkin güzel bir sohbet olduğunu düşünüyoruz. Son yılların en popüler romanlarından olan Kürk Mantolu Madonna hakkında bilmediğimiz konulara değindiniz. Şahsımız adına yeni bilgiler edindiğimiz için memnuniyet duyduğumuzu ifade etmeliyiz. Bize vaktinizi ayırdığınızdan dolayı size çok teşekkür ediyoruz. Umarım yine bir eser vesilesiyle bir araya geliriz.
Mücahit Kılıç: Gerçekten çok önemli sorular sordunuz. Kendimi, yerinde yanıtlar verebildiysem görevimi ifa etmiş sayarım. Bu samimi sohbetten ötürü ben teşekkür ederim. İnşallah “Yalgın” uzun ömürlü bir yayın olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder