21 Ekim 2016 Cuma

DİL AİLELERİ VE ÖĞRENİMİ

Bülent Bulut

Dünya üzerinde en güvenilir verilere göre 6.000’in üzerinde dil konuşulmakta. Bu dillerin oluşumları ile ilgili gerçekliği tartışılır birçok teori ileri sürülmektedir. Bu konuda monojenist -dillerin tek bir kökten türediğini kabul eden- görüşe sahibim; zira etimolojik ve morfolojik olarak birçok dilde; kökende ve yapıda ortaklık göze çarpar. Siz değerli okuyucuları fazla teoriye boğmadan dil öğrenimi açısından bizlerin hangi yollardan hareket edeceğini biraz açalım istiyorum.

Dillerin hepsi bir aileye mensuptur. En bilinenleri Hint-Avrupa, Hami-Sami ve Ural-Altay dil aileleridir. Hint-Avrupa dilleri morfolojik olarak çekimli dillerdir. Latin ve Sanskrit kökten kaynaklanan muazzam bir kelime hazineleri vardır. Gramer yapısında bir “ahenk” mevcut olsa da genellikle öğrenme aşaması bizler için zorlu geçer. Bu dil ailesinden bilhassa Avrupa dillerinin gramer yapısının Türkçe gramere zıt olduğu bariz bir gerçek. Buna İngilizceyi örnek verirsem ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim. Fakat öğrenme ve kolaylık açısından Hint dilleri grubunda yer alan dilleri ve bilhassa Farsçayı ayrı tutmam gerekecek; zira ortak kültürle gelen ortak kelime çokluğu ve gramer yapısındaki benzerlik sayesinde bir Türk’ün en kolay öğrenebileceği Hint-Avrupa dil ailesine mensup dildir. Kendinizi rahat ve kelime tekrarına düşmeden ifade etmek isterseniz bu dil ailesinden “Farsça” benim favorim.

Hami-Sami dilleri ise yeryüzünün en eski ve en kutsal dillerini ihtiva eden dil ailesidir ve yine yapısal bakımdan çekimli dillerdir; fakat Hint-Avrupa dillerinden farklı olarak bu dil ailesinde genellikle kelimenin kök sessizlerine sadık kalınır. Peygamberimizinin dili Arapça, Hz. Musa’nın dili İbranice ve Hz. İsa’nın dili olan Aramice bu dil ailesinde yer alır. Arapçayı temel alarak düşündüğümde bu dil ailesini tek kelimeyle ifade etmek isteseydim o kelime muhakkak “mânâ” olurdu. Hissî hitap katsayısının oldukça yüksek olduğu bu dil ailesinin tınısı insanoğluna hep bir uhrevilik hatırlatmıştır. Belki de yüce Yaratıcı sırf bu yüzden peygamberlerini ve onların risalelerini bu dil ailesine mensup kılmıştır. Bu dil ailesinden bizim için öğrenmenin en kolay olacağı dili söylememe gerek yok. Zaten Arapça olduğunu anladınız.

Ural-Altay dillerine gelirsek bu ailedeki bütün diller sondan eklemelidir. Yani hangisini öğrenebiliyorsanız öğrenin. Bu, bizim açımızdan büyük bir kolaylıktır. Buna Japonca ve Korece de dâhil. Şayet bazı filologlar bu iki dilin izole dil -dünya üzerindeki hiçbir dille akrabalığı olmayan- olduğunu söyleseler de ben kendi dil ailemizden oldukları görüşünü savunanlardanım. Sondan eklemeli oluşları bu dil ailesine enfes bir “kıvraklık” sağlamakta; zira çeşitli eklerle kelimenin kökü değişmeden farklı türevlerde kelime üretmede bu dil ailesinin üstüne yoktur.

Favori dil bekleyen varsa üzgün değilim; çünkü hâlihazırda Türkçe üzerinden devam edeceğim.

Tarih boyunca farklı dillere mensup milletlerle olan iletişimlerimiz neticesince vuku bulan kültür ve bu kültürle gelen kelime alışverişlerinden kaynaklanan zenginlik, dilimizin hayli “kıvrak” bir yapıda olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum dilimiz üzerinde müthiş bir gelişimi beraberinde getirmiştir. Bu gelişimin en nihai ve kâmil tezahürü de muhteşem Osmanlı Türkçesidir. Zira bu dil; İslam coğrafyasında hayli sempatik, artistik ve gayet kibar bir lisan profilinde olmakla birlikte Arapçanın mânâsına, Farsçanın ahengine maliktir. Bu durumdan mütevellit Osmanlı Türkçesini öğrenmek; Farsça üzerinden Hint-Avrupa dillerine, Arapça üzerinden Hami-Sami dillerine ve Türkçe üzerinden de Ural-Altay dillerinden istediğimizi öğrenmek için bizlere büyük kolaylıklar sağlamada tek başına yeterli olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder