Bülent Bulut
Cürümler işleniyor gönlümüzün sokaklarında gözümüzün gördüğü, kendimizce çoğu... Buna kanaat getiriyoruz. Suçlu bir de olsa birçok da olsa mühim değil. Kök suçluysa dal, dal suçluysa yaprak, yaprak suçluysa çiçek, çiçek de suçluysa; arı da, bal da o balı yiyen de kısacası herkes suçlu. İşte böyle bir toplu infazdan geçiriyoruz insanları ve bu infazdan kurtulduğunu sandığımız benliğimizle sırlı aynaların karşısına geçip ufacık bir pencereden seyrettiğimiz hayali pak tutma gayretindeyiz, o aynanın içinde temiz kalabileceğimizi sanıyoruz.
Esas aynanın, başkalarında gördüğümüz kendimiz olduğunu bilmeden...
Sınırlarımız var ve herhangi bir tavra en ufak tahammülümüz yok. Görenin de, görünenin de kendimizin olduğu hakikatini bize idrak ettirmeyen perdelerle kendi fikrimizin kuşatması altındayız. Zan piyonları esasen bize karşı, fakat gayret karşıdakini devirmek. Ne garip!
Mücrimleri önyargıladığımız günün her anı işlevini gören bir mahkememiz var. Fakat ortada adalet terazisi yok, hem bu mahkemenin olması gereken vicdandan bir hâkimi de yok. Mücrimin kendini savunmaya hakkı da, suçun nasıl işlendiğinin bir ehemmiyeti de yok. Ne de olsa bu zulmü yapan bizlerin indinde, başkalarının aslında ne yaptığı değil, yaptığının bize nasıl yansıdığı önemli olduğu için, bu durum umurumuzda olmuyor açıkçası. Birbirimizi, işte böyle hunharca bir infaza tabi tutuyoruz. Bu infazın adı önyargıdır, peşin hükümdür, su-i zandır... Biziz... Benim.
Görelim, tanıyalım, dinleyelim insanları. Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın bir şeyle herhangi bir hükme varmanın vahametini sık sık hatırlatalım kendimize. Asıl cehaletin, hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir şeyi araştırmayı reddetmek olduğunu da unutmayalım, ha bir de biraz polyannacılıktan zarar gelmeyeceğini...
Ufak bir rica,
Bu yazıyı bir de birinci tekil ağızdan okuyunuz lütfen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder