21 Aralık 2016 Çarşamba

AHMET HAŞİM’İN ŞİİRİ VE “BÜLBÜL”ÜN TAHLİLİ

Mücahit Kılıç


BÜLBÜL1
Bir gamlı hazânın seherinde
Isrâra ne hâcet yine bülbül?
Bil, kalbimizin bahçelerinde
Can verdi senin söylediğin gül!

Savrulmada gül şimdi havâda
Gün doğmada bir başka ziyâda

Modern Türk şiirinin2 kurucuları arasında sayılan ve kaleme aldığı başarılı şiirleriyle edebiyatımızda önemli bir yeri olan Ahmet Haşim’in şiiri, Fransız sembolist ve empresyonistlerin ışığında gelişir ve hayatının o melankolik havasıyla harmanlanarak ortaya çıkar. Haşim’in şiirlerinde görülen başlıca edebî akımlar “sembolizm ve empresyonizm”dir. Haşim, poetikasından da anlaşılacağı üzere şiiri; saf ve bireysel koldan ilerleyen bir olgu olarak görmektedir. Onun için şiirde ahenk anlamdan önce gelir. Bu şiirlerinden birisi de “Bülbül” adlı şiiridir.

HAŞİM’İN ŞİİRİNE GENEL BİR BAKIŞ
“İlk şiirini 1901 yılında Mecmua-i Edebiyye’de yayınlayan Haşim’in, bu tarihten 1908’e kadar devam eden safhada en çok beğendiği şairler Hâmid, Muallim Naci, Fikret ve Cenab’dır. Bu süre içinde bir yandan Fransız şiiri ile temasa geçen şair, yerli tesirlerden hızla sıyrılarak 1908’den sonra yeni bir şahsiyetle ortaya çıkar.” (AKYÜZ, s. 157).
Haşim, şiire başladıktan sonra yaşadığı gelişmeyle birlikte artık Fransız şiirine yönelen ve edebî akımların etkisiyle şiirler yazmaya başlamıştır. Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar3 adlı yazısında da yine onun şiirini eleştiren ve anlamsız bulanlara karşı tenkitlerini yapmıştır ve bu yazı onun poetikasını ortaya koyar.
Şiirlerinin konusu “ben” olan şair, şiirde toplumcu bir sanat anlayışını değil, bireysel bir anlayışı işlemiştir. Üyesi olduğu Fecr-i Âtî4 topluluğunda adından söz ettiren ve ilerleyen zamanlarda hareketin öne çıkan tek şairi olmuştur. Bir kısım şairler önce bireysel şiir yazıp daha sonra memleketin durumundan dolayı bu görüşten vazgeçtiklerini söyleseler dahi, Haşim bu sanat anlayışını hep aynı çizgide sürdürmüştür.

HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE GÖRÜLEN EDEBÎ AKIMLAR
Haşim’in şiirlerinde görülen başlıca edebî akımlar “sembolizm ve empresyonizm”dir. Poetikasından da anlaşılacağı üzere şiiri saf ve bireysel koldan ilerleyen bir olgu olarak görmektedir. Onun için şiirde ahenk anlamdan önce gelir. Mallerme’in şiir anlayışı Haşim’de de görülür. Mallerne şiir hakkında: “Şiir bir fikri, bir duyguyu ahenkle, sembolle anlatan edebî bir melodidir.” (ÇETİŞLİ, s. 123) demektedir. Haşim de bu görüşün paralelinde bir ifadeyi poetikasında kullanmıştır.

“Şairin lisanı ‘nesir’ gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, mûsikî ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın mutavassıt bir lisandır.” (ÇETİŞLİ, s. 123).

BÜLBÜL ŞİİRİ
Konu: Bübülün güle olan hasreti ve bu hasretin neticesinde oluşan hisler.
Tema: Divan şiirinden itibaren mazmunlaşan gül ve bülbül hikâyesine atıfla şiirde bir hasret ve bekleyiş hissettirilmiştir.
Şekil Özellikleri: Bir dörtlük ve bir beyitle yazılmıştır.
İmgeler: Gül, Bülbül, Hazan, Seher

ŞİİR TAHLİLİ
“Bir gamlı hazânın seherinde
Isrâra ne hâcet yine bülbül?”

Haşim, çocukluk yıllarını adeta bir travma ile geçirmiştir. Küçük yaşta kaybettiği annesi ve geldiği İstanbul, onda bir melankolinin oluşmasında etkili olmuştur. İçine kapanık ve karamsar bir şekilde büyüyen Haşim’in bu özellikleri şüphesiz şiirine de yansımaktadır. Nitekim şiirin ilk mısraında kullandığı kelimeler “gam” ve “hazan”dır. Gam; dert, hüzün demektir ve hazan da hüznün mevsimidir. Melankolikler için de sarı renk ve sonbahar, sonbaharın döktüğü kurumuş yapraklar adeta hüznün birer vesikasıdır. “Israra ne hâcet yine bülbül” mısraında da şair, gül-bülbül hikâyesine atıfta bulunmuştur. Bülbül, gülün yine her gün olduğu gibi açılışını izlemek ister ve bir türlü göremediği o güzellik için ötmeye başlar ve buna uzun süre devam eder. Haşim de burada artık bülbüle ısrar etmemesini yani ümidini kesmesini söylemektedir. Bu, tam bir melankoli hâlidir.

   “Bil, kalbimizin bahçelerinde
   Can verdi senin söylediğin gül!”

Yine bu mısralarda gül-bülbül hikâyesinin işleyişi devam etmektedir. Bülbül gülün açılması için kendisini gülün dikenine batırır ve onun göğsünden akan kanla gül kırmızı bir renkle açar. Bahçedeki diğer gülleri gözü görmeyen bülbül, canı pahasına da olsa gülü o hâlde görmek ister. Haşim de “Can verdi senin söylediğin gül” diyerek o gülün artık öldüğünü söylemektedir. Divan şiirinin en çok kullanılan mazmunlarından birisi olmasından yola çıkarsak bu gülün ölmesini divan şiirinin de artık edebiyat sahnesinden çekilmesine bağlayabiliriz.

   “Savrulmada gül şimdi havâda
   Gün doğmada bir başka ziyâda”

Haşim’in, şiirinde en çok işlediği zaman dilimi güneşin doğmaya veya batmaya başladığı zamanlardır. Özellikle güneşin batışı esnasında oluşan kızıllık, adeta onun ruh hâlini yansıtır. Haşim için gözlerden uzak ve kendi içine kapanık bir vakit en ideal olan vakittir. Gülün savrulması da, artık işlediği gül-bülbül hikâyesinin de bittiğinin bir göstergesi olarak ele alınabilmektedir.


1 20 Eylül 1921 “Dergâh”
2 Türk Edebiyatında Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Mehmet Akif’in şiirleriyle oluşan ve gelişen şiirdir.
3 5 Ağustos 1920, Dergâh s. 113-114
4 Edebiyatımızda Servet-i Fünûn topluluğunun ardından ortaya çıkan ve bir bildiri ile kuruluşunu ilan eden ilk topluluktur. 1909-1912 yılları arasında edebiyatımızda yer edinmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder