25 Kasım 2016 Cuma

YOK’TAN ARTAN

Elif Musaak

Ant içilmiş hüsrandır sevgisiz mabetlerimiz. Sessiz, kimsesiz, karanlık… Bir başına pas tutmaya mahkûm, bir damla su dilenmeye mecbur. Nefes kadar hayati, sevda nehirlerine hayran hayran bakakalmış bataklıktaki sinektir emsali. Hiçbir zaman “tam” olamayacak kadar eksik, dilhun olacak kadar yarım. Peki, ya müjdelenenler onun sonsuzluğuyla? Hiç dert ederler mi “dünya” parmaklıklarını? Mümkün değildir ki sonu olan bir şey hüzünlendirsin onları. Sonsuz olanı dava edinenin, aşk basamaklarına yolu düşmüştür bir kere. Yalnız onu bilir, yalnız ona döner dili. Lügati değişmiştir; kalemi, sesi… Belki de tek derdi, hayat sahnesi mutlu sonsuzluğa perdesini aralayabilecek mi? Kim bilir! Bu kutlu yolda sabredenlere vadedilenin ne olduğundan çok, çilehanenin kapısından nasıl girdiyse o denli temiz terk edebilmektir; merakı celbeden varılanın kutsallığına istinaden. Artık onlar için ne karanlık ne yalnızlık vardır. Onlara “yok” yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder